Topic-icon Nasıl mutluluğa ulaşacağız? - Bir kardiyoloji uzmanının gözünden...

12 years 11 months ago #1 by umc
Şu günlerde doktorlar devamlı aynı soruyu soruyorlar kendilerine, belki de her gün onlarca kez ‘ Bu meslek / hayatım nasıl bu hale geldi? ’. Oysa ki ne umutlar ne hayallerimiz vardı. Hepsi yandı, bitti ve kül oldu. Çıkan lodosta savruluyor hayallerimizin külleri. Nedir peki hayallerimiz?

İlkokulu hızlıca geçelim. Ortaokulun göz bebekleriydik. Herkesin sınıfta saygı duyduğu, takıldığı konularda size sorduğu, öğretmenlerin örnek gösterdiği, ailelerimizin komşu ve akrabalar arasında övündüğü , genelde sakin, mülayim, çalışkan ve örnek çocuklardık. Sınıf, okul birincileri idik. Lise de farkımız daha da belirginleşmişti. Arkadaşlarınız kendi aralarında konuşurlarken siz fark etmeseniz bile üniversite sınavını kesin kazanacakları sayarken sizi ön sıralarda sayıyorlardı. En iyi iletişim kurduğunuz en sevdiğiniz öğretmeniniz sınav sonucunuzu kendi çocuğununkini merak ettiği kadar merak ediyordu. Siz tıp fakültesini kazandıktan çok sonraları öğretmen odalarında başarınız ve çok iyi öğrenciliğinizden dakikalarca konuşulmuştu ve siz bilmeseniz de sonraki öğrencilere örnek verilen biri olmuştunuz. Çocuklara sorulan en travmatik 2. soru olan ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ sorusuna verilen 3-5 klişe cevaptan birisiydi doktorluk. Ne olduğunu bilmeden ilkokuldayken sınıf öğretmeninize veya komşuluğa ailece gittiğinizde o kadar insanın içerisinde ‘ben hastalara yardım edeceğim, onlara iğne yaparak iyileştireceğim’ demiştiniz. Annenizin gözleri parıldayarak komşunuz ‘Ayşe’ teyzeye gururla bakıp gülümsemişti, babanız gevrek gevrek gülerken. (En travmatik olanı tabiiki anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun idi)

Şimdi ise tıp fakültesi denilen çoğu öğrenci ve ailenin rüyasını bile göremediği bir rüyayı yaşıyordunuz. Bir hatırlayın bakalım o mutlu halinizi. Çünkü tıp fakültesini kazandığınız andan itibaren kaybetmeye başladınız. En mutlu zamanınız ÖSYM nin ‘…… Tıp Fakültesine yerleştirildiniz. Tebrik ederiz.’ yazısına doyasıya baktığınız zamanlardı. Ekonomik durumunuz ne olursa olsun aileniz sizinle gurur duyuyordu. Onca dertleri içerisinde sizin yüzünüzden olan mutlulukları sizin en büyük ödülünüzdü. Paranız olmadığı için erkenden kalkıp çiçek topladığınız veya pastel kalemlerle amatörce yaptığınız ‘anneler günün kutlu olsun’ kartlarını aldığındaki gülümsemeden bile güzel gülüyordu sanki anneniz. Babanız her ortamda zaten ‘O’ farklı idi, ben ona hiç ders çalış demezdim gibi cümlelerle sizin başarılarınızı anlatıp böbürleniyordu. Ve mutlu günler ne yazık ki uzun sürmedi…

Tıp fakültesinde yaşadıklarımızı ve sonrasını anlatmayacağım. Hepimiz çok iyi biliyoruz. Doktor olmayanlara ne kadar anlatsanız da anlayamazlar zaten. Sadece bir aralar kulağınıza çalınan ama ne anlama geldiğini ve geleceğini anlayamadığınız ‘Bilgi Çağına girdik’ cümlesinin hayatınızı ve hayallerinizi bu kadar değiştirebileceğini bilmiyordunuz.

Yaşamın tüm dallarında olduğu gibi tıpta inanılmaz hızlı gelişiyor. Biz çocukken az sayıda doktor vardı ülkemizde. Doktora ve daha doğrusu bilgiye ulaşmak çok zordu. İnternetin ‘i’si yoktu. En ilericilerimiz commadore 64 oynuyordu. Tıp kitaplarına ulaşmak, sahip olmakta çok zordu. Onun için tıbbi bilgilere sahip olan doktorlara saygı ve toplum içerisindeki konumu çok farklıydı. O zamanlar doktorlara memur diye bakılmayan yıllardı. İnternette dolaşan yalan yanlış sağlık bilgileri, pazarlama amacıyla yapılan dezenformasyonlar, kanal kanal dolaşıp mesleğin en inceliklerini detaylı şekilde anlatan meslektaşlar yoktu. Ne hasta onam formu vardı ne de sen benim vergilerimle para kazanıyorsun diyen hasta yakınları. Bilgi çağının bilgiye erişimi kolaylaştırarak, bilgiyi ve ona sahip olanları bu kadar ucuzlatacağını göremedik. Evet, bilginin kıymeti kalmadı, bu bilgileri beyninizin kıvrımlarında taşımanızın da hiç mi hiç kıymeti yoktu artık. Çünkü yarım doktorlar çoğaldı, akıl verenler cesaretlendi. ‘Hamilelikte o iyi gelir, kalp spazmına şu iyi gelir, basura bu iyi gelir’ ler arttı. Fütursuzca söylendi yarım doktorlar tarafından. Bir doktora sahip olduğu bilgiler için saygı duyulmazsa ne olur peki? İşte günümüzde yaşananlar…

Öncelikle öğretmenlere olan sevgi ve saygı ile karışık korkular silindi toplumumuzdan. Dayak atan öğretmenlerden dayak yiyen öğretmenlere geçiş oldu. Pek anlayamadık sıranın doktorlara geleceğini. Nereden bilecektik en yakınlarımız bile her türlü mesleğin değerini yitirse de doktorluğun değerini hiç yitirmeyeceği şeklinde söylediklerinde yanılacağını. Hiç birimiz aç kalmayacağız ancak başta toplum içindeki konumumuz olmak üzere yaşam standartımıza kadar hep cepten harcayacağız. Maliye bakanlığının mevcut mezun doktorların sayısından daha az kadro verinceye kadar işimiz garanti olacak, sonrası ise şimdiki öğretmen atamalarındaki acı tablolarda olduğu gibi atanan doktorların sevinçten ağladığını göreceğiz. Artık fakültelerde tıp öğrencileri bizim kurduğumuz kadar tatlı hayaller kuramıyor. Artıları olan devlet memurları oldu artık tüm doktorlar. Emeklilik hesapları yapan, bu konuda kaygılar duyan ‘yükü bilgi olan ameleleriz’

Bilgi çağının altında ezildik. Hizmet sektörü, serbest piyasa koşulları ve sermaye sahiplerinince ezilen bir meslek grubuyuz artık. Doğru bir söz işitmiştim bir aralar ‘ Doktorlar kedilere benzer, hiçbir zaman bir sürü oluşturamazlar.’ Sürüden ayrılınca da kurda yem oluyoruz.

Nasıl mutluluğa ulaşacağız peki?

Öncelikle mesleki dayanışmada hiçbir zaman başaramadıklarımızı başardığımız zaman. Etik ve deontolojiyi yaşattığımız zaman. Doktorun doktordan para almadığı, ya senin hastalığına da bu ilaçlar verilir mi? diye ucuz tüccar olmadığımız zaman. Profesörün, internden; uzmanın pratisyenden; asistanın hemşireden (ve tam tersleri) haberi olduğu ve sorunlarını sorunu saydığı zaman. Siyasi olmayan, insan hakları yerine doktor haklarını savunan mesleki örgütlenmeyi gerçekleştirinceye kadar. Genel greve çıkıp demokratik haklarımızı hastalara zorluk çıkarma şeklinde kullanmadığımız zaman. Çünkü bizi anlaması ve siyasi otorite üzerinde baskı oluşturması gereken toplumun sağlık hizmetine ulaşması engellendiğinde bizim yanımızda değil de karşımızda olacağını anladığımız zaman. (30bin kişinin toplanıp bakanlığı protesto ettiği gün sıradan bir vatandaşın toplanan kalabalığa bakıp sırıtarak ‘Bak sağlık bakanı bu doktorları nasıl da dize getirdi’ sözünü sarf etmesine yol açan psikolojiyi anlayabildiğimiz zamana kadar. Asgari ücretin net 630 TL olduğu bir ülkede hiçbir kimseye profesörün 4000 TL kazanmasının çok çok komik olduğunu anlatmanın mümkün olmadığını anladığımız zaman. Toplumdan ve siyasi otoriteden hak ettiğimiz saygınlığı isteme çaresizliğinin yerine saygının bizler tarafından elde edilmesi gereken bir kazanım olduğunu anladığımız zaman. Bir gün verilen geri alınabilir ancak kazanılanı kimse geri alamaz. Güncel durumdaki mesleki dibe vuruşu savunurken, geçmişteki hatalarımızdan ders çıkardığımız zaman. Her türlü siyasi mülahazayı dışarıda tutarak halkın memnuniyeti bizim memnuniyetimiz olduğu zaman. Toplumun karşısında değil yanında olduğumuz zaman.

Saygılarımla,
Dr. Okan ER
Kardiyoloji Asistanı

alıntı : medimagazin dergisi

Dr Ulaş Mehmet Çamsarı
The following user(s) said Thank You: TANER OZDEMIR, kerim, pazure, erseven

Please Log in or Create an account to join the conversation.

  • umc
  • umc's Avatar Topic Author
  • Offline
  • eksper üye
  • eksper üye
  • in musica veritas
More
Time to create page: 0.298 seconds