Muayenehaneme Dokunma!!!

Türkiye'de halen Sağlık Bakanlığı'nın yapmakta olduğu , performans sistemi gibi etik dışı bir sistemin tıp akademisine sokulması, muayenehanelerin kasıtlı olarak kötü niyetli kurallar getirilerek kapatılmaya çalışılması gibi uygulamalar, ve kararlar, Türkiye'nin, Türk halkının, Türk hekiminin ve Türk tıbbının o kadar ama o kadar aleyhindedir ki, böylesine kararlar bir ülkede ancak düşman işgali altında alınabilir. Yale Üniversitesi'nde Kadın Doğum İhtisası yapmış olan Dr İbrahim Sözen'in dediği gibi böylesine uygulamalar dünyanın hiçbir yerinde yoktur, olamaz. Söylemeye dilim varmıyor, ağzıma geliyor, geri itiyorum, hainlik diyeceğim diyemiyorum, klişe olarak algılanacak, "edebiyat yapıyor" denilecek ; ancak vatanın milletin ve sağlık sisteminin bu kadar korkunç bir şekilde yok edilmeye çalışılmasının yolunu açan bu kararlar, bir ülkenin toprakları ancak fiilen işgal altındayken olabilir, böylesine korkunç kararları bunların nelere yol açabileceğini bilerek, farkında olarak, içi sızlamadan, gözünden bir damla yaş akmadan yapabilen ve her gece yastığa başını rahatlıkla koyabilen her kimlerse onların adı en hafif tabiriyle vatan hainidir. Benim bu ülkenin Sağlık Bakanlığı ve hükümeti için böyle bir şey düşünmem söz konusu olamaz, onlar da bu vatanın evladıdır, bakanımız da bu vatanın tıp fakültelerinde okumuş bir vatandaştır. İyi niyetlerinden kuşkum yoktur, ancak alınmış olan kararlar düşmanın kararlarıdır. Türkiye'deki sağlık sistemini yekün halde uluslararası sağlık kartellerine peşkeş çekebilmek amacıyla alındığı çok açık ve net olan kararlardır. Bu kadar açık bir durumu görememek, güneşin battığını hissedememektir, alınan nefesin farkında olmamaktır.

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni okudukça, Atatürk'ün olup biteni 100 yıl öncesinde bu denli detaylı bir şekilde görebildiğini farkediyorum ve aklım almıyor, ne yaptığını ne kadar bilerek yaptığını görüyorum, nasıl saygı duyuyorum bu kişiye, bir insan bu kadar mı koşulsuz vatan sevgisiyle nefes alır, bu kadar mı detaylı düşünür ; bir bilgisayar programı kadar sistematik bir disiplinle eylemler yapması, bunları böylesine bir rasyonellikle düşünüp uygulaması ve potansiyel tehditleri inanılmaz bir ileri görüşlülükle kestirmesi ve bunları satır satır yazarak bizim elimize vermesi, bir insan evladından ve insan frontal fonksiyonlarından beklenmesi mümkün dahi olmayacak kadar üstün bir performanstır. 33. yaşımın içindeyken itiraf etmek istediğim, Mustafa Kemal Atatürk'e olan samimi hayranlığım bize ezberletilen dogmatik "Atatürkçülük" kavramının ötesine geçti, ilkokuldan psikiyatri eğitimimin geldiği son noktasına dek ve halen Mustafa Kemal Atatürk imajı zihnimde bir dogmatik kabulden, samimi ve doğal bir hayranlığa dönüştü. Bu dönüşümde Can Dündar ve benzerleri gibi onu "Mustafa" diye hor görenlerin, rakısına, bilmemnesine takanların, onu küçük düşürmek için film yapanların kitaplar yazanların payı en büyüktür. Onlar sayesinde Mustafa Kemal'in "Süpermen" olmadığını hatalar da yapan, rakı içen balık yiyen, kederlenen, hastalanan bir insan evladı olduğunu idrak ettim (!) Gençliğe hitabedeki satırlar çoktan gerçek olmuştur, kaleler bir bir düşmüştür. Türkiye şeklen değil ancak fiilen düşman işgali altındadır, alınan vahşi kararlar, korkunç uygulamalar, adeta aortektomi operasyonlarıdır. Bunun duygusal bir değerlendirme olduğunu düşünenler olabilir, ancak bunun çok net kanıtlara dayalı bir değerlendirme olduğunu hatırlatmak isterim.

Hekimlerimizin mücadelesini sonuna kadar destekliyorum, onları haklı buluyorum. Umarım Bakanlık bu yanlıştan döner, zararın neresinden dönülse kardır.