Topic-icon "Gerçek Amerika" nedir?

11 years 11 months ago #1 by ramin
Bu başlığı Amerikaya gitmek veya orda yaşamak düşüncesinde olan arkadaşlar için Amerikanın bize gösterilen toz pembe yaşantısının altındaki gerçekleri,orda yaşayan yada daha önce gitmiş olan insanlar ın anlatımıyla sizlere sunmak istedim,tüm yazılar ALINTIDIR...




GERÇEK AMERİKA


Herkese çok uzaklardan ama bir ekran kadar yakınınızdan Merhaba!

Arkadaşımın talebi üzerine sizlere bu ay Amerika Birleşik Devletleri’nde edindiğimiz yaşam tecrübelerinden bahsetmek istiyorum. Aslında bu yazıyı geçen senenin yine bu zamilanlarında, yani Amerika’ya geleli daha bir kaç ay olmuşken yazmış olsaydım, eminim ki içeriği çok daha geniş ve farklı olurdu; artık alışkanlık haline gelmiş değişimleri tekrardan belirlemek oldukça güç.

Size anlatacaklarım bizlere dünyanın diğer yüzünde gösterilen ekran Amerikası’ndan farklı şeyler, Hollywood Amerikası değil: Amerika’nın Gerçek Yüzü! Öncelikle “Gerçek Amerika” ile neyi tanımladığımıza bir açıklık getirmek isterim. Milyonların yaşadığı ve birer işletme, turizm ve azınlıkların sığınma bölgesi haline gelmiş olan şehirlerden değil, Amerika’nın büyük bir çoğunluğunun yaşamakta olduğu taşradaki kentlerden bahsediyorum. Yerleşimin yoğunluk kazandığı bu bölgeler, düzenli yaşam standartları ve düşük suç oranı sebepleri ile aileler tarafından büyük talep görüyor. Yine başka bir noktaya daha açıklık getirmek gerekir ki, Amerikalı diye bahsettiğimiz çoğunluk dünyanın türlü ırklarını barındıran bir karmadır, içinde Çinlisi de, Meksikalısı da, Zencisi de, Türk’ü, v.s. bulunan bir karma toplum. O karma ki Gerçek Amerika’nın içerisinde onun gerçek yüzü ile savaşarak, hayalinde oluşturmuş olduğu o harika dünyayı yakalama hevesiyle çırpınan bir insan sürüsü.

Nereden başlasam, nasıl anlatsam... Ülkeye adım attığınız andan itibaren –eğer yasalsanız- size verilen sosyal sigorta numarasını temiz bir özgeçmiş ile korumanız gerekiyor, neden mi? Bu sigorta numarası sizin yaptığınız bütün işlemlerin kaydını tutmakta ve atacağınız her adımda geçmişinizi denetlemek amacıyla kontrol edilmekte. Örnek verecek olursak: Trafikte aldığınız bir ceza –bu ister sürat, ister alkollü araç kullanmak olsun- sonucunda sadece araç sigortanızın aylık ödemelerinin artmasına değil, yeni bir araba alacağınızda yapacağınız aylık ödemelerin de artmasına sebep oluyor. Yine aynı sigorta numarası, kredi geçmişinizi ilgili finansal kuruluşlara sağlayarak yeni bir ev, bilgisayar v.s. almanızda kredi notunuzun düşüklüğüne göre size özel bir faiz uyguluyor. Kısacası bu numara sizin siciliniz ve ne kadar iyi bir siciliniz varsa, ileriye doğru o kadar iyi ve emin adımlar atabilirsiniz, aksi takdirde öyle bir an gelir ki eliniz kolunuz bağlanır, çünkü bu numara olmadan pek bir şey yapmanız mümkün değil. İşte sırf bu numaranın bağlayıcı etkisi ile insanlar trafikte mümkün olduğunca hata yapmamaya, kredi borçlarını zamanında ödemeye çalışıyorlar. Amerika’da bahsedilen sistemin işlerliğinin bir sebebi bu numara sayesinde oluyor; insanlar kurallara bu dolaylı tehdit sebebiyle, korkularından saygı duyuyor diyebilirim. Ama şöyle bir gerçeği de belirtmek gerekir ki, kredi geçmişlerini mümkün olduğunca iyi tutmaya çalışan, tüketim ekonomisinin yoğun reklam stratejileri ile hedefi olan bu Amerikan topluluğunun yarısından fazlası kredi borçlarının batağına saplanmış durumdalar.

Türkiye şartları ile karşılıştırıldığında göz önünde olan araba sahibi olmaya gelince: Evet, burada araba sahibi olmak oldukça basit. Bir haneye ait araba sayısının 3 olması gayet standart bir rakam. Size bankalar veya sayısız kredi kuruluşlarının sunduğu imkanlar aracılığıyla, ister 60 ay isterseniz daha uzun vade ile ayda 200$ gibi cüzzi miktar ile araba satın almanız mümkün. Yalnız bunu hayat standardınızı artırmak amacı ile değil, Amerika’da yaşayabilmek amacı ile yapıyorsunuz. İnsanlar burada yaşamlarının çoğunu arabalarının içerisinde geçiriyor desem yalan olmaz. Her şey arabanızın penceresinden uzanarak yapılabilecek hale getirilmiş. Gideceğiniz marketin uzaklığı ve yapacağınız market alışverişi kesinlikle yürüyerek yapabileceğiniz bir şey değil –toplu taşıma diye bir olay yok zaten-, telefon ile evlere servis sadece pizza veya sandwich sektörlerinde mevcut. Bizdeki bakkal veya kapıcı sistemini ne kadar özlediğimizi anlatamam.

İlk gelen kişi için mutfak masrafları oldukça ucuz görünebilir, fakat Amerikan toplumunun en büyük sorunu olan obezitenin kaynağı aslında bu ucuz yemekten kaynaklanıyor. Sağlıklı beslenmenin oldukça pahalı olduğu bir kenarda dursun, en basitinden gerçek patates veya tavuk yemek lüks sayılıyor. Bir restorantın reklamının “Biz gerçek tavuk pişiriyoruz” demesi garip sayılmıyor. Mikrodalga fırında pişirilebilecek iki dakikalık yemekleri mi dersiniz, ısırınca ağzınızı garip bir tadın aldığını farkettiğiniz o cilalanmış meyveleri mi dersiniz... Görünüşün hiçbir şekilde sizi aldatmaması gerektiğini öğreneceğiniz yegane yerdir burası.

Peki bu kadar insan neden Amerika’ya özgürlük için, PARA için geliyor?

Özgürlük için gelme amacı doğrudur. Hakkınızı her yerde, her şekilde savunmanız mümkündür, yeter ki azınlık olun, yeter ki elinizde yazılı bir kanıtlayıcı belge olsun. Ama derler ya “ağlamayan bebeğe kimse mama vermez”, hakkınızı ve nerede nasıl kullanmanız gerektiğini bilmeniz gerekiyor, yoksa sistem içerisinde ezilir gidersiniz. Bu hakları ve getirileri öğreneceğiniz başlıca merkezler azınlıkların oluşturduğu lobiler –ki en gelişmişleri Amerika’da oldukça fazla yıldır tutunmasını becermiş Çinliler ve Hindistanlılar (birbirlerini çok iyi kolluyorlar)- ve eğitim kuruluşlarıdır. Azınlıkların oluşturduğu bu lobiler ilk göç etmiş kişilerin burada değişime ayak uydurmalarına, her türlü ihtiyaçlarına çözüm bulmalarına büyük yardımda bulunuyorlar. En büyük sorun, bu tür oluşumların Türkler tarafından oldukça geç farkedilmesi ve hala gelişim içerisinde türlü aksaklıklara sahip olmasıdır. Burada genelde Türkler birbirlerine değil yardımcı olmak, Türk olduklarını bile saklayarak yıllar geçirmişler. Elini versen kolunu kurtaramazsın türünden yüzlerce tecrübe geçirdikten sonra oluşmuş bu önyargı bu oluşumun gerilerde kalmasının sebebidir.

Eğitim konusu, ayrı bir mesele. Eğitim masrafı oldukça yüksek görünmesine rağmen, Amerikan vatandaşlarını yüksek eğitime teşvik etmek amacı ile federal hükümet tarafından verilen yüzde sıfır faizli 25 seneye varan ve iş sahibi olmadan ödeme yükümlülüğünüzün olmadığı ve tüm üniversite hayatınız süresince aklınıza gelebilecek tüm masrafları kapsayan kredi ile ödemek mümkün olmaktadır. Eğer bu krediyi alamıyorsanız diğer kredi kuruluşlarından alabilceğiniz düşük krediler veya ya güçlü vakıflardan ya da üniversitenin kendisinden kazanabileceğiniz burslar da eğitiminizi destekleyebilir, amaç belli: Yeter ki okuyun! Yine sosyal hizmetlerin oluşturduğu bir sistem ile çocuklu evli olmayan (sosyal problemlerin en büyüğünü teşkil eden bir çoğunluk grup) ama okumaya devam etmek isteyen anneleri gerek barınma, gerek çocuklarının bakımı, gerekse ek iş sahibi yapmak için yardımlar mevcut; yeter ki okusunlar.

Peki bu kadar desteklenen eğitim sistemi nelerden ibaret, isterseniz bu konunun özellikle bizi ilgilendiren kısmına açıklık getirelim. Ekonomi profesörümün buraya master eğitimim için gelmeden önce söylediği bir sözü kulak ardı etmiştim: Amerika’da yaptığım master eğitimi benim Türkiye’deki 10 yılıma bedeldir. Geldiğimin ikinci haftası nasıl bir zorlukla karşılaştığımın farkına vardım. İlk ödevim bir hafta içerisinde okumasını bitirmem gereken -sadece bir ders için- yaklaşık 200 sayfalık döküman ile kalmıyor, o döküman hakkında bir analizdi. İlk notum tabi ki D oldu. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Hoca ile konuştuğumda benim yazımı yeniden düzenlememe ve istediği formata sokmama izin vermemesinin sebebi, ayrımcılık ilkesine aykırı düşmesiydi: çifte standart kesinlikle kabul edilmez olgusunun ilk tokatını yemiştim. Aldığım sadece 3 ders vardı ve günün 24 saati bu derslerin ödevlerini yetiştirmeme yetmiyordu. Ne yalan söyleyeyim dönemin ortasında dünyanın bir çok ülkesinden gelen arkadaşlar ile benim evde yaptığımız konuşmalarda neredeyse uçak biletlerimizi alıp ülkelerimize geri dönmeyi planlıyor, ama son anda dayanabileceğimizi düşünüp vazgeçiyorduk. Yine ben aralarında en şanslılarıydım, çünkü Türkiye’nin şartları geri dönülebilecek nitelikteydi, kimisi ülkesindeki iç savaştan, kimisi maruz kalacağı birtakım ırkçı saldırılardan, kimisi ise dönecek gerçekten bir ülkesi olmadığından ve uçak bileti olmadığından yakınıyordu. Hepimiz o dönemleri atlattık çok şükür. Türkiye’de bir sene içerisinde bitirdiğimiz tezler ya da dönem ödevleri bizim burada normal, rutin haftalık ödevlerimiz. Siz gözünüzde canlandırın artık.

Eğitim için dayanıklılık testinin içerisinde olan ben, bir de para için olan dayanıklılık konusuna değinmek istiyorum. İlk bilinmesi gereken gerçek: Amerika’da cebinizde para olmadan yaşamanız im-kan-sız. Attığınız adım (benzin), soluduğunuz hava, içtiğiniz su, seyrettiğiniz televizyon... Hepsi para ile. Ama para kazanmanız imkansız değil. Gerek öğrenci olun (F1 statüsü ayrı bir mesele), gerekse işçi, istediğiniz kadar çalışabilirsiniz. Aile geçimine katkıda bulunan bir annenin üç farklı işte çalışması oldukça normal bir durum. Anne sabah erkenden okul otobüsü ile çocukları evden alıp okula bıraktıktan sonra benzin istasyonuna gidip okul çıkış saatine kadar çalışıyor, sonra çocukları evlerine bırakıp üçüncü işine akşamın belli bir saatine kadar gidiyor. Buralardan elde ettiği maaş ile hem ev masraflarına hem de kendi masraflarına katkıda bulunuyor. Bir aile babası eğer evinin arka bahçesinde çocuklarının yaz aylarında vakitlerini geçirmeleri için havuz yaptırmak istiyorsa normal işinin dışında ek bir part time iş buluyor. Fakat bir çelişkidir ki, bu baba çocukları ile oldukça az vakit geçirebiliyor. Eğer ek iş gerektirmeyecek kadar fazla bir gelir getiren bir iş varsa ve bu iş günde dört saatini yolda geçirmesine ya da eyalet dışında çalışmasını gerektiriyorsa bunu gönül rahatlığıyla kabul ediyor. Sorun, istediğin standartları oluşturduktan sonra bu standartları kullanmanı gerektiren vaktin var mı yok mu? Büyük ekran televizyon alıyor, uydu bağlantısını kurduruyor ve günün sadece bir saatini bu tv başında geçirebiliyorsan, arka bahçendeki havuzu bir gün bile kullanamıyorsan, hani standart? Kısacası gerçek Amerika’da standartları oluşturmak var ama standartları kullanmak beceri ve özveri istiyor.

Bahsi geçen iş türleri part-time iş türleridir. Amerikan ekonomisinin bu günlerde yüzleştiği işsizlik sorunun temelinde NAFTA anlaşmaları ve globalizm adı altında işgücü daha düşük maliyetli ülkelere taşıdığı fabrikalar yatmaktadır. Gittikleri ülkelerdeki işsizlik sorununu ve kendi maliyet sorunlarını çözen bu büyük firmalar gün geldi kendi ülkelerinde talep sıkıntısı ve işsizlik sorunu oluşturdular. İmalat sektörü yavaş yavaş yerini hizmet sektörüne bırakıyor ve insanlar artık birkaç part-time işte çalışaraktan geçim masraflarını karşılayabilme durumuna gelmiş durumdalar.

Hani hep insanlara sağlık, sıhhat dileğinde bulunulur ya, Amerika’da yaşayan kimseler için özellikle bu konuda özellikle dua edilmesi gerekiyor. Hangi birini anlatsam ki. Yediğiniz gıda maddelerinden kaynaklanabilecek sağlık sorunları, türlü virüslere maruz kalınca kullanmanız gereken antibiyotikler ve onların yan etkilerini geçirecek başka ilaçlar ile iyice çöken sisteminiz, hastalığınızın sadece bir kaç dönemlik yok olmasını sağlayan uyduruk ilaçlar ve en önemlisi sağlık masrafları v.s. Hastahane masrafları tahmin edemeyeceğiniz kadar yüksek. Ufak bir yaşanmış örnek: Japon bir arkadaşın akşam yaşadığı bir mide sorunundan dolayı hastaneye kaldırılması ile bir gece için kendisine gelen ertesi günkü fatura 4000 (dört bin) doların üzerinde bir rakam, bunun içerisinde bir kutu aspirin 20 (yirmi) dolar ki markette aynı aspirin 1 (bir) dolar bile değil. Arkadaşın sağlık sigortası hastahane masrafının bir kısmını karşıladı elbet ama yine kendi ödemesi gereken yüklüce bir miktar vardı. Ödemezseniz elinizdeki her şey anında haciz konularak alınıyor ya da yabancı iseniz sınır dışı ediliyorsunuz. Yani gerçek Amerika’da sağlığınızı tehdit eden faktörlerin bombardımanı altında kendinize iyi bakacaksınız ki yolunuz hastahaneye düşmesin, Allah korusun. Amerika’nın saplandığı sağlık sisteminin gerçeklerini öğrenmek isteyen arkadaşlara önerim, Denzel Washington’un başrolde oynadığı “John Q” filmini izlemeleridir; Hollywood’un Amerikan gerçeklerini gösterdiği nadir filmlerden biridir.

Kendini tanımak, sınırlarını zorlamak ve hayallerini gerçekleştirmek isteyen herkese açık olan bu ülkeye gelmek de burada yaşamak da oldukça pahalıya mal oluyor, ama ödülü de yok değil. Yeter ki dayanıklı ve en önemlisi savaşçı olun. Burada bahsettiklerim büyük resmin sadece küçük bir köşesi. Gerçek Amerika’nın listesi sanılandan çok daha uzun ama çözüm araştırmaları büyük finansörlerin desteğiyle hala sürmekte. Şunu unutmayalım arkadaşlar; dünyanın her yerinde insan insandır. Ve insanların istekleri sınırsızdır. Bu isteklerini gerçekleştirmek için nerede yaşarsa yaşasın, hangi sistem içerisinde çırpınırsa çırpınsın, hayatı boyunca çalışır, didinir ve muhteşem bir motivasyon enerjisi ile o hayalinde yaşattığı güzel dünyaya ulaşmak ister. İçerisinde yaşadığım sistemin bazı önemli getirileri var ki bunların uygulanması ile tüm olumsuz göstergeleri Türkiye’nin aleyhine çevirmek mümkün olacaktır, bu konudaki önerilerimi önümüzdeki ay inşallah açıklayacağım



Yazan:Esdemir
The following user(s) said Thank You: umc, in ter, ors, tulane

Please Log in or Create an account to join the conversation.

More
Time to create page: 0.193 seconds