- Posts: 1
- Thank you received: 0
- FORUM
- USMER DENEYiM BANKASI
- STAJ,GÖZLEMCİLİK ve ARAŞTIRMA DENEYİMLERİ
- Duke University Hematoloji Staj Tecrübesi - Paylaşan : "a.l.p"
Duke University Hematoloji Staj Tecrübesi - Paylaşan : "a.l.p"
9 years 8 months ago #1
by mustafacarkci
Replied by mustafacarkci on topic Duke University Hematoloji Staj Tecrübesi - Paylaşan : "a.l.p"
teşekkürler güzel paylaşım
Please Log in or Create an account to join the conversation.
- mustafacarkci
- Offline
- üye
Less
More
13 years 4 weeks ago #2
by elifson
Replied by elifson on topic Duke University Hematoloji Staj Tecrübesi - Paylaşan : "a.l.p"
Çok güzel anlatmışsın..Çok samimi..
Teşekkürler.
Teşekkürler.
The following user(s) said Thank You: a.l.p.
Please Log in or Create an account to join the conversation.
13 years 1 month ago #3
by a.l.p.
Replied by a.l.p. on topic Duke University Hematoloji Staj Tecrübesi - Paylaşan : "a.l.p"
devamı...
Hastanede, klinik çalışmaların çokluğu dikkatimi çekti. Gerçekten bir üniversite hastanesi gibi işliyor. Her doktorun yürüttüğü birden çok araştırmalar mevcut, tüm hastaneyi düşünürseniz belki binden fazla araştırma aynı anda yürütülüyor. Araştırmaların maddi kaynağı iki yerden geliyormuş, NIH ve özel sektör. Hoca ile sohbet ederken, asistanlığı Türkiye'de yapıp yandal için gelmek nasıl olur diye sormuştum. Yandalda, araştırma çok büyük yer kaplıyormuş. Bunun maddi kaynağı da demin söylediğim gibi NIH ve özel sektörden geliyormuş. NIH, sadece asistanlığını Amerikada yapanlara kaynak sağlıyormuş yandalda. O yüzden asistanlıktan sonra gitmek epey zor olsa gerek.
Bizdeki hasta servislerine orada hospital, polikliniklere de clinic diyorlar. Hasta odaları daima tek kişilik. Her hastanın odasının girişinde bilgisayar vardı, gerektiğinde kayıtları oradan tutuyorlar. Hastanede Chapel denilen bir oda vardı. Normalde kilise manasına geliyor. Bir köşede bir gayrimüslim dua ederken, biz de diğer köşeye seccadeyi serip namazlarımızı kılıyorduk. Hastanenin kütüphanesini görünce içim bir hoş oldu:) Taa 1940 lardan kalma New England lar, düzenli takip edilen birsürü süreli yayınlar... Bunun yanında bir de üniversitenin kütüphanesi var ki, o da çok zengin.
Bizdeki gibi duvarlarla çevrili değil üniversite. Çok geniş alana yayılmış. Belli bir duvarı yok. Durhama yakın Chapell Hillde de UNC üniversitesi de öyle. İşlek bir caddenin bir yanı dükkanlar, kafeler, öteki yanı üniversitenin binası. Gym denen spor salonları mevcut. Üniversite ahalisinden bir kısmı düzenli olarak spor yapıyor, spor yapma kültürü gelişmiş. Kaldığım yer üniversite bölgesinde idi ve downtown denilen şehir merkezinde değildi, o yüzden halkı nasıl tam bilemeyeceğim fakat üniversite mensupları gayet efendi kimseler.
Üniversitede Türklerin bir kısmı ile tanıştık. Hematoloji bölümünde Türk bir profesör de vardı. 87 de gelmiş zannedersem. Biyolojide iki Türk vardı. Biri ile sohbet ettim epey. Boğaziçi mezunu imiş. 9 sene olmuş Amerikaya gideli. Önceden Türkler azdı diyor. Şimdi hemen her şehirde bir Türk topluluğu oluştu diyor. Kendi çalıştığı yeri gezdirdi. Duke üniversitesinin French building adında, araştırmaların yapıldığı bir bina. French adı, Bill Gatesin eşinden geliyormuş, vakti zamanında kurulması için 30 milyon dolar bağışlamış. Tabii şimdiki ederi 100 150 milyon dolardır belki de diyor bizim abi. Binaya birkaç kez gittim. İlki, pazar akşamı saat on onbir gibi idi. Bizim abinin genetik çalıştığı sivrisinekleri doyurması gerekmiş, ben de peşine takılmıştım. Pazar gününün o akşam vaktinde bina açıktı ve bazı yerlerde çalışanlar da vardı. Hatta bir sunum hazırlayan kolej öğrencisi de vardı.
Yemek mevzuuna geleyim. Eğer yediğinize dikkat ediyorsanız işiniz biraz zor. Dışarda pek yemek yemiyordum, genelde evde yaptım yemekleri. Yemek malzemelerinin fiyatlarına gelince; tahminen söylüyorum, buranın 1.5- 2 katı gibi. Gitmeden önce kendinize yetecek kadar yemek yapmayı öğrenmeniz çok iyi olur. Bir de, ekmek meselesi var. Buradaki gibi ekmekler pek günlük değil. Bizim ekmeklere en çok benzeyenler 2-3 dolar filan, sandviç ekmekleri daha ucuz ama onları da kısa süre sonra pek yiyemiyorsunuz. Bilmiyorum, şu ekmek yapma makineleri işe yarar mı ama bir çaresini bulmak lazım, çünkü yedi haftada altı kilo kaybettim:)
Gideriniz ne kadar olur? Orada 1200-1500 dolar doktora bursu ile geçinilebiliyor, bu asgarisi. Evli iseniz 1500-2000 dolar imiş, orada evli olan birinden duyduğum.
Tekrar üniversiteye dönecek olursam, araştırmalar konusunda, bu işten harbiden para kazanılıyor. Bir hemşirenin saatliği elli ya da yüz dolar gibi bir ücret görmüştüm. Yani siz o araştırma kapsamında baktığınız hasta ya da ayırdığınız vakit için yüklü bir ücret alıyorsunuz. Doktorların işini epey azaltmışlar orada. Hemşireler fazla sayıda ve bazıları da belli alanlarda eğitim almış. Mesela kronik, INR takibi yapılması gereken bir hastalıkta, hastayı hemşire takip ediyor. Lab değerlerine bakıyor ve belli bulguların olup olmadığını kontrol ediyor. Farmakologlar da doktorların yükünün bir kısmını almış. Bir de sekreterler var. Benim yanında çalıştığım hocanın, Hemşire veya farmakolog olmayan, 6-7 yardımcısı vardı. Bunlar sadece bu hocaya çalışıyorlar. Sekreteri, araştırmadaki hastalarla irtibatta olup temel bilgileri onlardan toplayanı, muhasebecisi... Bazen hasta dosyalarını da tarıyorlar, hocanın bakmak istediği yerlere işaret koyup onun işini kolaylaştırıyorlar. Mesela hoca hastaların anticardiolipin seviyelerini çıkaracak. Onlarca dosyayı tek tek karıştırıp bunları bulmak yerine, bu çalışanlar dosyaları tarayıp gerekli işaretleri koyup hocaya veriyorlar. Elbet yaptıkları iş bunlarla sınırlı değil, boş durduklarını pek görmedim ama daha ne yapıyorlar bilmiyorum.
Bunların yanında, Hoca, eşi, bizle ilgilenen sekreter ile bir akşam yemeğe gittik. Türk restoranı varmış Chapell Hillde, hem yemek yedik, hem de epey sohbet ettik. Adam prof olduğu halde pek kibir yoktu. Hanımı, adamın gece ikide yatıp beşte kalktığını söyleyince çok şaşırdım. Çalışkan biri ama o kadar da olduğunu bilmiyordum. Zannederim Indianalı idi hoca, oraya yakın yaşayan Amish lerden bahsetti, çok dindar olduklarından, iyi marangozluk yaptıklarından filan. Ben de İsmailağadan bahsettim biraz:) Hoca tarihe meraklı imiş, 1453 ü filan biliyordu. Hoca ve eşi ile, hocanın chevrolet kamyonetine binip bir başka gün de o civardaki tarihi yerleri gezdik.
Oradaki son haftam Ramazan ayının başlangıcına denk gelmişti. İftarları genelde evde yapıyordum, bir gün de üniversitenin Muslim Center adındaki binasına gittim. Müslüman öğrencilerin lokali gibi düşünebilirsiniz. Bir de imamı vardı. O da Türkmüş, hatta bizim memleketten çıktı Biraz sohbet ettik. O yaz, bahsettiğim Duke ün imamı, müslüman öğrencileri Türkiyeye getirmiş. Taa Vandan İstanbula kadar dolaşmışlar. Bir Afrikalı gülerek diyordu, ya orada herşey helal, herşey yiyebiliyorsun:) Yine devam etti anlatmaya. İlk gittiğinde biryerde sormuşlar Fethullah Gülen'i tanıyor musun diye, yok demiş. Gezi devam ettikçe değişik yerlerde sürekli sorulunca artık öğrenmiş, bir tişört yaptıracaktım artık, "yes, I know Fethullah Gülen" diye gülerek anlatıyordu.
Ha, şunu da ekleyim yeri gelmişken. Amerikada Türkler arasında pek ayrım göremedim. Türkiyede iken, filan kimse şu düşüncede, falancası şu inanca mensup, filanca şu cemaatte gibi bir ayrım yapılıyor genelde. Fakat Amerikadaki Türkler arasında bunu görmedim. Gittiğim yerde güzel bir iletişim ağı vardı Türkler arasında, ve buradaki gibi bir ayrım yoktu.
Son olarak, gelirken Newyork üzeri geldim. Cuma vaktine JFK havalimanında denk gelmiştim. Dolaşırken mescit gördüm, tam da vaktinde varmışım. İmamın okuyuşundan Türk olduğunu anladım:) Çok da yabancılık çekilecek yer değilmiş Amerika...
Sabrınız için teşekkürler, umarım bir faydam olmuştur. Selamlar...
Hastanede, klinik çalışmaların çokluğu dikkatimi çekti. Gerçekten bir üniversite hastanesi gibi işliyor. Her doktorun yürüttüğü birden çok araştırmalar mevcut, tüm hastaneyi düşünürseniz belki binden fazla araştırma aynı anda yürütülüyor. Araştırmaların maddi kaynağı iki yerden geliyormuş, NIH ve özel sektör. Hoca ile sohbet ederken, asistanlığı Türkiye'de yapıp yandal için gelmek nasıl olur diye sormuştum. Yandalda, araştırma çok büyük yer kaplıyormuş. Bunun maddi kaynağı da demin söylediğim gibi NIH ve özel sektörden geliyormuş. NIH, sadece asistanlığını Amerikada yapanlara kaynak sağlıyormuş yandalda. O yüzden asistanlıktan sonra gitmek epey zor olsa gerek.
Bizdeki hasta servislerine orada hospital, polikliniklere de clinic diyorlar. Hasta odaları daima tek kişilik. Her hastanın odasının girişinde bilgisayar vardı, gerektiğinde kayıtları oradan tutuyorlar. Hastanede Chapel denilen bir oda vardı. Normalde kilise manasına geliyor. Bir köşede bir gayrimüslim dua ederken, biz de diğer köşeye seccadeyi serip namazlarımızı kılıyorduk. Hastanenin kütüphanesini görünce içim bir hoş oldu:) Taa 1940 lardan kalma New England lar, düzenli takip edilen birsürü süreli yayınlar... Bunun yanında bir de üniversitenin kütüphanesi var ki, o da çok zengin.
Bizdeki gibi duvarlarla çevrili değil üniversite. Çok geniş alana yayılmış. Belli bir duvarı yok. Durhama yakın Chapell Hillde de UNC üniversitesi de öyle. İşlek bir caddenin bir yanı dükkanlar, kafeler, öteki yanı üniversitenin binası. Gym denen spor salonları mevcut. Üniversite ahalisinden bir kısmı düzenli olarak spor yapıyor, spor yapma kültürü gelişmiş. Kaldığım yer üniversite bölgesinde idi ve downtown denilen şehir merkezinde değildi, o yüzden halkı nasıl tam bilemeyeceğim fakat üniversite mensupları gayet efendi kimseler.
Üniversitede Türklerin bir kısmı ile tanıştık. Hematoloji bölümünde Türk bir profesör de vardı. 87 de gelmiş zannedersem. Biyolojide iki Türk vardı. Biri ile sohbet ettim epey. Boğaziçi mezunu imiş. 9 sene olmuş Amerikaya gideli. Önceden Türkler azdı diyor. Şimdi hemen her şehirde bir Türk topluluğu oluştu diyor. Kendi çalıştığı yeri gezdirdi. Duke üniversitesinin French building adında, araştırmaların yapıldığı bir bina. French adı, Bill Gatesin eşinden geliyormuş, vakti zamanında kurulması için 30 milyon dolar bağışlamış. Tabii şimdiki ederi 100 150 milyon dolardır belki de diyor bizim abi. Binaya birkaç kez gittim. İlki, pazar akşamı saat on onbir gibi idi. Bizim abinin genetik çalıştığı sivrisinekleri doyurması gerekmiş, ben de peşine takılmıştım. Pazar gününün o akşam vaktinde bina açıktı ve bazı yerlerde çalışanlar da vardı. Hatta bir sunum hazırlayan kolej öğrencisi de vardı.
Yemek mevzuuna geleyim. Eğer yediğinize dikkat ediyorsanız işiniz biraz zor. Dışarda pek yemek yemiyordum, genelde evde yaptım yemekleri. Yemek malzemelerinin fiyatlarına gelince; tahminen söylüyorum, buranın 1.5- 2 katı gibi. Gitmeden önce kendinize yetecek kadar yemek yapmayı öğrenmeniz çok iyi olur. Bir de, ekmek meselesi var. Buradaki gibi ekmekler pek günlük değil. Bizim ekmeklere en çok benzeyenler 2-3 dolar filan, sandviç ekmekleri daha ucuz ama onları da kısa süre sonra pek yiyemiyorsunuz. Bilmiyorum, şu ekmek yapma makineleri işe yarar mı ama bir çaresini bulmak lazım, çünkü yedi haftada altı kilo kaybettim:)
Gideriniz ne kadar olur? Orada 1200-1500 dolar doktora bursu ile geçinilebiliyor, bu asgarisi. Evli iseniz 1500-2000 dolar imiş, orada evli olan birinden duyduğum.
Tekrar üniversiteye dönecek olursam, araştırmalar konusunda, bu işten harbiden para kazanılıyor. Bir hemşirenin saatliği elli ya da yüz dolar gibi bir ücret görmüştüm. Yani siz o araştırma kapsamında baktığınız hasta ya da ayırdığınız vakit için yüklü bir ücret alıyorsunuz. Doktorların işini epey azaltmışlar orada. Hemşireler fazla sayıda ve bazıları da belli alanlarda eğitim almış. Mesela kronik, INR takibi yapılması gereken bir hastalıkta, hastayı hemşire takip ediyor. Lab değerlerine bakıyor ve belli bulguların olup olmadığını kontrol ediyor. Farmakologlar da doktorların yükünün bir kısmını almış. Bir de sekreterler var. Benim yanında çalıştığım hocanın, Hemşire veya farmakolog olmayan, 6-7 yardımcısı vardı. Bunlar sadece bu hocaya çalışıyorlar. Sekreteri, araştırmadaki hastalarla irtibatta olup temel bilgileri onlardan toplayanı, muhasebecisi... Bazen hasta dosyalarını da tarıyorlar, hocanın bakmak istediği yerlere işaret koyup onun işini kolaylaştırıyorlar. Mesela hoca hastaların anticardiolipin seviyelerini çıkaracak. Onlarca dosyayı tek tek karıştırıp bunları bulmak yerine, bu çalışanlar dosyaları tarayıp gerekli işaretleri koyup hocaya veriyorlar. Elbet yaptıkları iş bunlarla sınırlı değil, boş durduklarını pek görmedim ama daha ne yapıyorlar bilmiyorum.
Bunların yanında, Hoca, eşi, bizle ilgilenen sekreter ile bir akşam yemeğe gittik. Türk restoranı varmış Chapell Hillde, hem yemek yedik, hem de epey sohbet ettik. Adam prof olduğu halde pek kibir yoktu. Hanımı, adamın gece ikide yatıp beşte kalktığını söyleyince çok şaşırdım. Çalışkan biri ama o kadar da olduğunu bilmiyordum. Zannederim Indianalı idi hoca, oraya yakın yaşayan Amish lerden bahsetti, çok dindar olduklarından, iyi marangozluk yaptıklarından filan. Ben de İsmailağadan bahsettim biraz:) Hoca tarihe meraklı imiş, 1453 ü filan biliyordu. Hoca ve eşi ile, hocanın chevrolet kamyonetine binip bir başka gün de o civardaki tarihi yerleri gezdik.
Oradaki son haftam Ramazan ayının başlangıcına denk gelmişti. İftarları genelde evde yapıyordum, bir gün de üniversitenin Muslim Center adındaki binasına gittim. Müslüman öğrencilerin lokali gibi düşünebilirsiniz. Bir de imamı vardı. O da Türkmüş, hatta bizim memleketten çıktı Biraz sohbet ettik. O yaz, bahsettiğim Duke ün imamı, müslüman öğrencileri Türkiyeye getirmiş. Taa Vandan İstanbula kadar dolaşmışlar. Bir Afrikalı gülerek diyordu, ya orada herşey helal, herşey yiyebiliyorsun:) Yine devam etti anlatmaya. İlk gittiğinde biryerde sormuşlar Fethullah Gülen'i tanıyor musun diye, yok demiş. Gezi devam ettikçe değişik yerlerde sürekli sorulunca artık öğrenmiş, bir tişört yaptıracaktım artık, "yes, I know Fethullah Gülen" diye gülerek anlatıyordu.
Ha, şunu da ekleyim yeri gelmişken. Amerikada Türkler arasında pek ayrım göremedim. Türkiyede iken, filan kimse şu düşüncede, falancası şu inanca mensup, filanca şu cemaatte gibi bir ayrım yapılıyor genelde. Fakat Amerikadaki Türkler arasında bunu görmedim. Gittiğim yerde güzel bir iletişim ağı vardı Türkler arasında, ve buradaki gibi bir ayrım yoktu.
Son olarak, gelirken Newyork üzeri geldim. Cuma vaktine JFK havalimanında denk gelmiştim. Dolaşırken mescit gördüm, tam da vaktinde varmışım. İmamın okuyuşundan Türk olduğunu anladım:) Çok da yabancılık çekilecek yer değilmiş Amerika...
Sabrınız için teşekkürler, umarım bir faydam olmuştur. Selamlar...
The following user(s) said Thank You: umc, USMER, TANER OZDEMIR, kerim, sultans, in ter, elifson, mehmetyasin, tulane, helzeyel, zafush, psyringae
Please Log in or Create an account to join the conversation.
13 years 1 month ago #4
by zebir
Replied by zebir on topic Duke University Hematoloji Staj Tecrübesi - Paylaşan : "a.l.p"
Sağolasın a.l.p çok değerli paylaşımda bulunmuşsun. Devamını paylaşırsan çok mutlu olurum.
Please Log in or Create an account to join the conversation.
13 years 1 month ago - 13 years 1 month ago #5
by a.l.p.
Yaz stajına gitmek için yazışmaları bir önceki ekimden itibaren yapmaya başladım. USNEWS rankingleri kontrol edip onkoloji ve hematoloji bölümlerindeki üniversitelerin sıradan listesini çıkardım. Sonra birinci sıradan başlayarak bölümlerdeki hocalara cv mi ekleyip mail atmaya başladım.
"Dear X. I am medical student in fourth year in İstanbul Medicine Faculty ( Turkey ). I am interesting on your research subject. And I am thinking doing my medical residency in US.
I want to work with you in 2009, july-august. All expenses on me. I added my cv. thank you. "
Özellikle prof ve Phd olanlara mail atıyordum. Maillerin yüzde seksenden fazlasına cevap gelmedi. Diğer gelenler de olumsuzdu. Listede 10. sıralara gelip Yüzyirmi kadar mail attıktan sonra Duke hemato daki bir hoca sekreterine yönlendirdi. Ondan sonraki evrak işlerini çoğunlukla sekreterle hallettik. Epey bir evrak işi ve vizeden sonra ağustosta gittim.
Duke, Amerikada genelde ilk 20 de, hatta onuncu sıralarda bir vakıf üniversitesi. North Carolina eyaletinin Durham şehrinde. NC de üç tane büyük üniversite var birbirine yakın, triangle denen bir bölgede yer alıyor bu üç üniversite de. Sanayi ve üniversite işbirliğinin güzel bir örneği var burada. Özellikle savunma ve ilaç sanayiinden büyük şirketler üs kurmuşlar, birlikte çalışıyorlar. Duke, zamanında sigaradan zengin olan bir aile tarafından kurulmuş, zaten NC de eskiden tütün üretiminin merkezlerinden biri imiş. Yerleşim olarak, zannederim çoğu Amerikan şehri gibi epey dağınık, genelde tek katlı evler var. O yüzden araba şart. İklimi, çok sıcak değil ama Adana gibi çok boğucu bir nemi var. Heryer yemyeşil. Evvelce tarla olan yerler, ekilmeyince ormana dönüşmüş.
Gittiğimde, orada biyolojide çalışan bir abi karşıladı havaalanından. Jetlagdan dolayı akşamın erken saatlerinde uyuyakaldım. Ertesi pazar gününü de oradaki bazı Türkler ile geçirip pazartesi hastaneye gittim. Bizimle ilgilenecek sekreter beni karşıladı. İlk söylediğim şey, eğer yavaş konuşursa kendini anlayabileceğim ama konuşmakta çok zorlanacağım oldu. Bu, çok işime yaradı sonradan. İlk günler, hoca da olmadığı için çalışmalara tam başlamadık ama CITI denen bir etik kurs tamamladık internet üzerinden. Haftasonuna doğru hoca geldi. Antifosfolipid sendromu ve geni üzerine uzun bir çalışması varmış. Bizden istediği, madem bu kadar çok hasta var elimizde, bari bunların hasta profillerini çıkaralım, diğer otoimmün hastalıklarla ilişkisi nasıl onu görelim idi. Ender bir hastalık olduğu için hastalığın bu kısımları tam araştırılmamıştı o zaman. Belli başlı bakılacak özellikleri söyledi, biz de hasta dosyalarını taramaya başladık. Biz diye bahsediyorum, benim gibi bir başka tıp öğrencisi de vardı Türkiyeden, birbirimizden habersiz aynı hocaya yazmışız, orada karşılaştık.
Önceleri kağıda tablo yapıp çıkardığım özellikleri oraya yazıyordum. Sonradan işi Word ve daha sonra Excel e döktüm. İşim daha düzene bindi ve epey kolaylaştı. Bu hazırladığımız verileri, AHS genetics kongresinde sunacaktı, son güne kadar uğraşıp o günün akşamı da hoca ile karşılıklı yazışarak 12 den önce bitirdik.
Bizim yaptığımız basit bir işti. Bilimsel değere vurulduğu zaman belki çok ilgi çekecek birşey değildi ama bana soracak olursanız, o zamana kadar tatmadığım çok güzel bir duygu tatmıştım. Dünyada henüz kimsenin bilmediği bir bilgiyi siz biliyordunuz ve bunu hazırlayıp insanlara aktarıyordunuz, bu yönüyle bir yandan tatmin olduğumu ve diğer yandan daha fazlasını istediğimi hissettim:)
Duke te geçirdiğimiz sürede sadece bu işle uğraşmadık. Konuşmaların çoğunu anlayamasak da hematoloji bölümünün sabah toplantılarına katılıyorduk. Bize, ne yapmak istersiniz diye soruyorlardı. Pediatriye ilgim olduğu için, orayı görmek istediğimi söyledim. Bir gün oradaki polikliniğe gidip doktorlarla birlikte hasta baktık. Tabii ben sadece seyrediyorum. Başka bir gün heves edip ambulans helikopteri görelim dedik, sağolsunlar bize göstermek için görevli pilotu ve yardımcısı da geldi, nasıl çalıştıklarını anlattılar. Bir başka gün hoca ile birlikte muayenelere katıldık. Hastalar yarım saat aralarla randevu alıyorlar. Muayeneden önce hemşire kilo, tansiyon gibi verileri alıp hasta odaya geçiyor. Doktor gelip muayenesini yapıyor. Yanında intern veya bizim gibi observer da olabiliyor. Muayeneden sonra, genelde doktor ve farmakologların olduğu odaya geçiyor ve hastanın durumunu konuşuyorlar, anlatılacak birşeyler varsa anlatıyor. İlaç yazma kısmına gelince, anladığım kadarı ile bu konuda farmakologlara epey iş düşüyor...
devam edecek...
"Dear X. I am medical student in fourth year in İstanbul Medicine Faculty ( Turkey ). I am interesting on your research subject. And I am thinking doing my medical residency in US.
I want to work with you in 2009, july-august. All expenses on me. I added my cv. thank you. "
Özellikle prof ve Phd olanlara mail atıyordum. Maillerin yüzde seksenden fazlasına cevap gelmedi. Diğer gelenler de olumsuzdu. Listede 10. sıralara gelip Yüzyirmi kadar mail attıktan sonra Duke hemato daki bir hoca sekreterine yönlendirdi. Ondan sonraki evrak işlerini çoğunlukla sekreterle hallettik. Epey bir evrak işi ve vizeden sonra ağustosta gittim.
Duke, Amerikada genelde ilk 20 de, hatta onuncu sıralarda bir vakıf üniversitesi. North Carolina eyaletinin Durham şehrinde. NC de üç tane büyük üniversite var birbirine yakın, triangle denen bir bölgede yer alıyor bu üç üniversite de. Sanayi ve üniversite işbirliğinin güzel bir örneği var burada. Özellikle savunma ve ilaç sanayiinden büyük şirketler üs kurmuşlar, birlikte çalışıyorlar. Duke, zamanında sigaradan zengin olan bir aile tarafından kurulmuş, zaten NC de eskiden tütün üretiminin merkezlerinden biri imiş. Yerleşim olarak, zannederim çoğu Amerikan şehri gibi epey dağınık, genelde tek katlı evler var. O yüzden araba şart. İklimi, çok sıcak değil ama Adana gibi çok boğucu bir nemi var. Heryer yemyeşil. Evvelce tarla olan yerler, ekilmeyince ormana dönüşmüş.
Gittiğimde, orada biyolojide çalışan bir abi karşıladı havaalanından. Jetlagdan dolayı akşamın erken saatlerinde uyuyakaldım. Ertesi pazar gününü de oradaki bazı Türkler ile geçirip pazartesi hastaneye gittim. Bizimle ilgilenecek sekreter beni karşıladı. İlk söylediğim şey, eğer yavaş konuşursa kendini anlayabileceğim ama konuşmakta çok zorlanacağım oldu. Bu, çok işime yaradı sonradan. İlk günler, hoca da olmadığı için çalışmalara tam başlamadık ama CITI denen bir etik kurs tamamladık internet üzerinden. Haftasonuna doğru hoca geldi. Antifosfolipid sendromu ve geni üzerine uzun bir çalışması varmış. Bizden istediği, madem bu kadar çok hasta var elimizde, bari bunların hasta profillerini çıkaralım, diğer otoimmün hastalıklarla ilişkisi nasıl onu görelim idi. Ender bir hastalık olduğu için hastalığın bu kısımları tam araştırılmamıştı o zaman. Belli başlı bakılacak özellikleri söyledi, biz de hasta dosyalarını taramaya başladık. Biz diye bahsediyorum, benim gibi bir başka tıp öğrencisi de vardı Türkiyeden, birbirimizden habersiz aynı hocaya yazmışız, orada karşılaştık.
Önceleri kağıda tablo yapıp çıkardığım özellikleri oraya yazıyordum. Sonradan işi Word ve daha sonra Excel e döktüm. İşim daha düzene bindi ve epey kolaylaştı. Bu hazırladığımız verileri, AHS genetics kongresinde sunacaktı, son güne kadar uğraşıp o günün akşamı da hoca ile karşılıklı yazışarak 12 den önce bitirdik.
Bizim yaptığımız basit bir işti. Bilimsel değere vurulduğu zaman belki çok ilgi çekecek birşey değildi ama bana soracak olursanız, o zamana kadar tatmadığım çok güzel bir duygu tatmıştım. Dünyada henüz kimsenin bilmediği bir bilgiyi siz biliyordunuz ve bunu hazırlayıp insanlara aktarıyordunuz, bu yönüyle bir yandan tatmin olduğumu ve diğer yandan daha fazlasını istediğimi hissettim:)
Duke te geçirdiğimiz sürede sadece bu işle uğraşmadık. Konuşmaların çoğunu anlayamasak da hematoloji bölümünün sabah toplantılarına katılıyorduk. Bize, ne yapmak istersiniz diye soruyorlardı. Pediatriye ilgim olduğu için, orayı görmek istediğimi söyledim. Bir gün oradaki polikliniğe gidip doktorlarla birlikte hasta baktık. Tabii ben sadece seyrediyorum. Başka bir gün heves edip ambulans helikopteri görelim dedik, sağolsunlar bize göstermek için görevli pilotu ve yardımcısı da geldi, nasıl çalıştıklarını anlattılar. Bir başka gün hoca ile birlikte muayenelere katıldık. Hastalar yarım saat aralarla randevu alıyorlar. Muayeneden önce hemşire kilo, tansiyon gibi verileri alıp hasta odaya geçiyor. Doktor gelip muayenesini yapıyor. Yanında intern veya bizim gibi observer da olabiliyor. Muayeneden sonra, genelde doktor ve farmakologların olduğu odaya geçiyor ve hastanın durumunu konuşuyorlar, anlatılacak birşeyler varsa anlatıyor. İlaç yazma kısmına gelince, anladığım kadarı ile bu konuda farmakologlara epey iş düşüyor...
devam edecek...
The following user(s) said Thank You: umc, USMER, kerim, pazure, sultans, in ter, elifson, mehmetyasin, zebir, tulane, helzeyel, zafush, psyringae, mustafacarkci, h.nurozekici
Please Log in or Create an account to join the conversation.
- FORUM
- USMER DENEYiM BANKASI
- STAJ,GÖZLEMCİLİK ve ARAŞTIRMA DENEYİMLERİ
- Duke University Hematoloji Staj Tecrübesi - Paylaşan : "a.l.p"
Time to create page: 0.316 seconds