- Posts: 23
- Thank you received: 21
Amerika Genel İzlenimleri - Paylaşan : "ramin"
ramin wrote: Hakikaten düzenli ve temiz memleket şu Amerika. Bir de genel bir huzurluluk var. Tabii bunlar ilk izlenimler, sonradan farklı şeyler çıkabilir. Bu Amerikalılar koşmayı çok seviyor. Run Forest Run! Yol boyu koşan onca insan görüyorsunuz. Adamların normalde hiçbir telaşı yok, acele edecek bir durumları yok. Onlar da bu durumdan geri kalmamak icin koşmayı tercih etmişler. Biryere yetişecek gibi değil ama koşuyorlar işte. Run Forest Run...
Taksicileri bizimkiler gibi değil pek. Adresi alıyor ve doğruca hedefe yöneliyor. Sohbet muhabbet pek yok gibi. Ancak yağmurlu havada durdurduğum taksiciye Arlington'a gideceğimi söylediğimde, "Abi, Arlington felakettir bu yağmurda, girersem çıkamam, ama istersen Court House'dan dolaşabiliriz." şeklinde aldığım cevap şaşırtmadı değil.
Burada zencileri de kayda almak lazım tabii. Örneğin bana verilen bir çorap siparişi için girdiğim dükkandaki zenci tezgahtar kızdan ten rengi çorap istedim. Haliyle siyah renkli çorap getirdi. O andan itibaren "bundan degil, bizim ten renginden" diyemezsiniz tabii. Siyah renkli bayan çorabı isteyen varsa haberim olsun...
Bir de burada herkesin hak hukuku had safhada. Birine yönelik bilinçli veya bilinçsiz bir hatanızın kayda değer bir tazminat ödemenizi sağlayabildiği söyleniyor. Örneğin kahve dükkanından aldığınız kahvenin üzerinde İngilizce olarak "içmek üzere olduğunuz kahve oldukça sıcaktır" uyarısı var. Meğerse bu uyarı, bununla ilgili olarak açılmış / açılma olasılığı olan davalara karşı konulmuş. Bu durumda biz Türkler için tam bir tazminat cenneti burası. Yani hemen herşeyden tazminat alabilecek birşeyler düşünebiliriz. Yaratıcıyızdır ne de olsa. Hatta iyi bir avukatla geçinme şeklimiz bu bile olabilir... Ben başladım bile. Geçen gün arabasının yan penceresinden dışarıya sarkmış bir korniş veya benzeri ile geçen bir araba gördüm son anda. Eğer biraz daha erken görsem kafamı kornişe denk getirip sağlam bir tazminat kopartabilmenin ilk adımını atabilecektim. Tabii bu tehlikeli olanlardan. İlerde cok paranız olduğunda bu işi de geliştirip dublör falan tutabilirsiniz...
Burada okulların tabelalarında üniversite bile olsalar sadece okul oldukları yazıyor. Geçen gün bir arkadaşımla benim için master bilgisi bakmaya bir okula gittik. Okul kapısında bekleyen çocukların 15 yaşlarında olduğunu görünce durumu anladık. Bunlar benim müstakbel master sınıfı arkadaşlarım olamazlardı. Yine de özenmedim değil. Acaba başlamışken en baştan mı başlasam diye. Yani Amerika'da ilkokul okumak nasıl olurdu acaba?
İnşallah zamanla daha iyi anlayacağım şu Amerikalılar'ın İngilizcelerini. Gerçek Amerikalılar ağızda yuvarlarken, göçmen Amerikalılar kelimeyi ağızlarından çıkartmadan konuşuyorlar. Türkiye'de de gösterilen Amerikan kısa komedi dizilerinden burada envai çeşit var tabii. Evinde konuk olduğum arkadaşım da bunlardan "Seinfeld" adlısını hergün izliyor sektirmeden. Hani şu espri yapıldığında fonda gülme efekti olan dizilerden. Arkadaşım oldukça beğeniyor bu diziyi ve hemen hemen her efektle beraber o da gülüyor. Bense tüm dizi boyunca onun güldüğünün yarısı kadar falan gülebiliyorum. Her seferinde de soramıyorum tabi "ne dedi, ne dedi?" diye. Neyse zamanla anlayacağız herhalde. En azından onlar şimdilik beni anlıyorlar...
Barlar hariç kapalı her yerde uyarı yazmaksızın sigara yasağı var. Bazı barlarda da üst kat-alt kat şeklinde ayırmışlar. Aferin Amerikalılar'a. Bence bunu iyi düşünmüşler. İngiltere'deki kadar çok içilmiyor zaten. Eh, benim de bırakma zamanlamam harika olmuş demek ki. Buraya gelmeyi düşünürseniz siz de bırakmadan gelmeyin. Hatta gümrükte ahiret soruları soran memurlar, sigara içiyorum diyenlere günde kaç tane içtiğine kadar soruyor; belli bir miktarı aştığını belirtenlere gideceği eyaletteki hastane adres ve telefonlarını veriyorlar...
Etrafta tek bir sokak kedisi veya köpeğini görmedim geldim geleli. Bu durumda çöplerden kedi çıkması gibi bir risk de yok. Rahatca boşaltabilirsiniz evinizin çöpünü. Yalnız burada da bir park içinde dolaşırken kafanıza sincap düşme olasılığı var. Ben şimdilik sadece böyle bir olasılık olduğunu biliyorum. Ağaçlara tırmananlarını gördüm, umarım düşenlerini tecrübe etmem...
Buradan ankesörlü telefonla konuşmak da beceri işi. AT&T' nin veya herhangi başka bir firmanın 'pre-paid' kartını alıyorsunuz (bizdeki hazır kart gibi). Ancak önce bu şirketin servis numarasını çeviriyorsunuz. Sonra ulaşmak istediğiniz telefon numarasını, kartın üzerindeki şifre ve bilimum kodları... Arada yanlış bir tuşa basarsanız operatör beliriyor telefonun öbür ucunda. Gereksiz diyaloglarla işlem bayağı uzayabiliyor. E-mail yine de en iyisi.
Bu arada ben Washington'a geliyorum sanmıştım ama şu anda kaldığım bölge Virginia eyaletinin Arlington kenti. Gerçi Potomac nehrinin hemen öbür tarafı Washington DC. Beyaz Saray, meclis, anıtlar hep o tarafta...
____________.____________
Ulaşım oldukça kolay burada. Metro pratik ama kolay adaptasyon açısından Avrupa metrosu tecrübesi tercih sebebi. Washington D.C. metrosu gerçekten çok pratik olmakla beraber New York metrosu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Tüm durakları takip etmeme rağmen 15 dakika içeriden dışarıya çıkamadım. Üç kere başladığım yere geri döndüm. Meğerse turnikelerden geçmem gerekiyormuş. Bu tip dalgınlıklarım oluyor tabii. Buraya alışana kadar da olacak muhtemelen.
Ulaşımdan söz açılmışken taksilerle ilgili birkaç not ileteyim hemen. Taksi şoförlerine de mutlaka bahşiş vermelisiniz. Bahşiş oranı da öyle çok düşük değil; genel olarak kabul edilebilir oran %15 civarında. Tabii vermek zorunlu değil ama adamlar taksi şoförünün koltuk arkasına da yazmışlar; 'İyi servisi bahşişle ödüllendirmek iyi birşeydir' gibilerinden bir cümle. Gece gündüz tarifesi ayrımı yok ama binen kişi sayısına göre veya katedeceğiniz mesafeye göre ücret değişiyor. Bir diğer farklılık da, taksi şoförü taksinin içinde müşterisi varken kendi insiyatifiyle ikinci bir müşteri alabiliyor. İçerideki müşterinin burada hiç söz hakkı olmamakla beraber ilk önce tabii ki ilk binen müşteri gideceği yere götürülüyor. İyi ki benim bindiğim taksiye ikinci bir müşteri alınma tecrübesi yaşamadım, kesin papaz olurdum şoförle. Ama benim ikinci olarak alındığım taksideki bayanlar taksiciyle papaz oldular ve tabii taksici de onları indirdikten sonra arkalarından sağlam şekilde kalayladı. Burada taksiciler genelde Asya ülkelerinden. Benim rastladıklarım sorarsa Türk olduğumu söylüyorum ve hoşlarına gidiyor. Yine de bence Türkiye'yi fazla sevdikleri söylenemez. Avrupa Topluluğuna girme çabalarımızı hoş karşılamıyorlar. Bizi kendilerinden görüyorlar.
Diğer bölgelerde de geçerli mi bilmiyorum ama Virginia ve Washington'da sokakta gözgöze gelirseniz hafif bir kafa selamı veriyor insanlar birbirine. Bunu buradaki bir arkadaşımdan öğrenene kadar selam aldığımda "bu adam / kadın beni nereden tanıyor" paranoyasına girmiştim. Meğerse adettenmiş. Ayrıca tanımadığınız birisi de olsa bir diyaloğa başlamadan önce mutlaka hatır soruluyor; "hello, how are you" gibi.
Bence bu medeniyeti sağlayan da biraz kurallar. Bizde hiç rastlamayacağımız türden uyarı levhaları var. Örnek mi: "Çeşmenin içinden geçmek yasaktır" (demek sıcak havalarda Amerikalılar da çimiyorlar sulu yerlerde). "Yayalar 34. caddeden yürürse daha iyi olur" vb.
Restoran veya 'fast food'larda kürdan pek ortalarda bulunmuyor, ancak sorarsanız veriyorlar. Barların çoğunda canlı müzik var ve girişte sembolik bir para alıyorlar ($3-5). Aldıkları paraya göre müzik gerçekten çok kaliteli (blues, jazz, rock). İçeride ise bira en çok tercih edilen içki. Bize kıyasla fiyatlar daha pahalı. En ucuz bira yine $3-4 civarında. Yerine ve gününe göre $7'a kadar çıktığı oluyor.
Buranın KDV'si çoğunlukla %4.5 civarında ve fiyatlara dahil değil. Markete, restorana, veya herhangi bir yere gittiğinizde liste fiyatı kesinlikle vergisiz fiyat. Buna alışmak biraz güç oluyor ama alıştım sanırım.
Akşam saat 10:30 sıralarında Türk gazeteleri internette yeni tarihe geçmiş oluyor. Yani Türkiye'dekiler sabahın 5:30'unda uyurken, buradan ertesi günün gazetesine bakmış ve daha önce haberdar olmuş oluyoruz. Bu işin avantaj kısmı. Bir de Türkiye'den geride kalmışlık hissiyatı da doğmuyor değil. Sabah kalktığımızda Türkiye'dekiler işten çıkmak üzere oluyor. Biz akşam yemeği yerken Türkiye'dekiler çoktan uyumuş olabiliyor. Buna da alışılıyor zamanla.
Burada mekanların kapıları hep içeriden dışarıya doğru açılıyor. Zamanında bir yangında kapının dışarıya değil de içeriye açılmasından dolayı birçok insan hayatını kaybetmiş diye duydum. O günden beri kanunen tüm Amerika'da mekan kapılarının içeriden dışarıya açılması gerekiyormuş. Yani dışardan kapıyı iterek boş yere zorlamayın.
Burada hiç 'değnekçi' yok. Arabalar park etmek için makinelere para atıyorlar. Süresi geçenlerin veya hiç para atmayanların cezaları ise bir hayli yüksek. Yine de park sorunu burada da had safhada. Dikkat çekmek istediğim konu buraya da 'değnekçilik' sektörünün getirilme imkanlarının olması. Bununla ilgili bir ön çalışma yaptım bile, birkaç 'değnekçi' repliği düşündüm: "come come come come (gel gel gel), do right do right (sağ yap), sum sum sum sum (topla topla), stay like that elder sister (oyle kal abla), leave the keys on (anahtar üstünde kalsın)." Yurt dışında çalışabileceğine inandığınız, analitik düşünebilen, ekip çalışmasına yatkın, insiyatif sahibi, orta derecede İngilizce bilen, sizlerin referans olabileceği 'değnekçiler' varsa lütfen bana resumelerini göndersinler ))
İzlenimlerime son vermeden önce yaşadığım birkaç ilginç olayı da aktarmak isterim:
Evden metroya doğru yürürken yanından geçtiğim ankesörlü telefonun çaldığını duydum. Meraklı adamım ya, baktım tabii. Karşıdaki ses: "Sezar?" Ben:"Hello?" Ses:"Who are you?"(kimsiniz) Ben: "Whom did you call?" (Kimi aradınız) Ses: "Never mind"(boşver) dedi ve kapadı. O günden beri oradan geçerken o telefonda birini görürsem Sezar bu mu diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Belki de farkına varmadan mafyaya bulaştım, sezar bir parolaydı belki de...
Sokakta adres sorduğum bir adam paltomu cok beğendigini ifade etmek için "nice coat man, completely wool"(guzel palto, tamamen yün) dedi. Yine bir akşam bir barda üç kişilik bir grubun içinden bir adam ceketime iltifat etti "hey flying jacket, nice jacket guy"(hey uçan ceket, guzel ceket bilader) dedi. Tabii Türk tekstilinin dikkat çekmesi beni de gizliden onurlandırdı.
Sokakta yürürken bozuk para isteyen yoksullara ve evsizlere rastlamak çok olası. Ama otobüs terminalinde bir adamın hem de elinde 2 dolu paket alışveriş yaptığı halde benden $10 istemesi şaşırtıcıydı. Burada herkes bir kere şansını deniyor herhalde; ne de olsa demokratik memleket. Boyle durumlarda en iyisi yabancı olduğunuzu belli etmek. Dillerinden anlamadığınızı düşünerek uzaklaşıyorlar.
New York'a gittiğim gün anormal bir soğuk vardı. Yanımda götürdüğüm yün Fenerbahçe şapkamı takarak dolaştım New York sokaklarında. Sarı lacivert eldivenler de cabası. Bu şapkayı buradan daha rahat nerede takabilirim artık diye düşünüyordum ki karnımı doyurmak için girdiğim yerin personeli Türk çıktı!!! Ben daha içeri girerken "Seni taa yolun karşısında şapkandan teşhis ettik" dediler. Sahibi Galatasaraylı, çalışan çocuklardan biri de Malatyalı. O da eldivenleri görünce şaşırdı "abi sen tam fanatikmişsin" dedi. "yok" dedim, "soğuktan takıyorum"… Yalnız dönerleri gerçekten güzeldi. Bu arada sakın yanlış anlamayın, ben Fener'in durumundan buralara kaçmadım. Klübe finansal kaynak bulmaya geldim .
Birgün yine otobüs terminalinde önce yaşlı bir adam, sonra da iki genç delikanlı bilet satış yeri sordular bana. Maalesef ve tabii ki art niyetsiz olarak her ikisini de yanlış yönlere gönderdim. Tabii iş işten geçtikten sonra farkettim ama onlar da elinde turist rehberiyle yön bulmaya çalışan bir adama adres sorarak şanslarını zorlamışlardı zaten..
Please Log in or Create an account to join the conversation.
Paylaşımınız için teşekkürler. Tebrik ederiz, paylaşımınız USMER DENEYİM BANKASINA girmeye hak kazanmıştır. USMER'deki yeni puan tarifesi gereği kriterlere uygun olan belli içerikteki ve uzunluktaki deneyimlere 200 puan verilmektedir. Her deneyim yönetim tarafından incelenmekte ve USME Deneyim Bankası içeriği açısından değerlendirilmektedir. Paylaşımınızın kelime sayısı ve içeriği değerlendirilmiştir. Yapmış olduğunuz benzer içerikli iki paylaşım birleştirilmiştir ve bu başlık için 250 USMER puanı üyelik hesabınıza eklenmiştir.
Sevgi ve saygıyla,
USMLE STRATEJi MERKEZİ
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Please Log in or Create an account to join the conversation.
Taksicileri bizimkiler gibi değil pek. Adresi alıyor ve doğruca hedefe yöneliyor. Sohbet muhabbet pek yok gibi. Ancak yağmurlu havada durdurduğum taksiciye Arlington'a gideceğimi söylediğimde, "Abi, Arlington felakettir bu yağmurda, girersem çıkamam, ama istersen Court House'dan dolaşabiliriz." şeklinde aldığım cevap şaşırtmadı değil.
Burada zencileri de kayda almak lazım tabii. Örneğin bana verilen bir çorap siparişi için girdiğim dükkandaki zenci tezgahtar kızdan ten rengi çorap istedim. Haliyle siyah renkli çorap getirdi. O andan itibaren "bundan degil, bizim ten renginden" diyemezsiniz tabii. Siyah renkli bayan çorabı isteyen varsa haberim olsun...
Bir de burada herkesin hak hukuku had safhada. Birine yönelik bilinçli veya bilinçsiz bir hatanızın kayda değer bir tazminat ödemenizi sağlayabildiği söyleniyor. Örneğin kahve dükkanından aldığınız kahvenin üzerinde İngilizce olarak "içmek üzere olduğunuz kahve oldukça sıcaktır" uyarısı var. Meğerse bu uyarı, bununla ilgili olarak açılmış / açılma olasılığı olan davalara karşı konulmuş. Bu durumda biz Türkler için tam bir tazminat cenneti burası. Yani hemen herşeyden tazminat alabilecek birşeyler düşünebiliriz. Yaratıcıyızdır ne de olsa. Hatta iyi bir avukatla geçinme şeklimiz bu bile olabilir... Ben başladım bile. Geçen gün arabasının yan penceresinden dışarıya sarkmış bir korniş veya benzeri ile geçen bir araba gördüm son anda. Eğer biraz daha erken görsem kafamı kornişe denk getirip sağlam bir tazminat kopartabilmenin ilk adımını atabilecektim. Tabii bu tehlikeli olanlardan. İlerde cok paranız olduğunda bu işi de geliştirip dublör falan tutabilirsiniz...
Burada okulların tabelalarında üniversite bile olsalar sadece okul oldukları yazıyor. Geçen gün bir arkadaşımla benim için master bilgisi bakmaya bir okula gittik. Okul kapısında bekleyen çocukların 15 yaşlarında olduğunu görünce durumu anladık. Bunlar benim müstakbel master sınıfı arkadaşlarım olamazlardı. Yine de özenmedim değil. Acaba başlamışken en baştan mı başlasam diye. Yani Amerika'da ilkokul okumak nasıl olurdu acaba?
İnşallah zamanla daha iyi anlayacağım şu Amerikalılar'ın İngilizcelerini. Gerçek Amerikalılar ağızda yuvarlarken, göçmen Amerikalılar kelimeyi ağızlarından çıkartmadan konuşuyorlar. Türkiye'de de gösterilen Amerikan kısa komedi dizilerinden burada envai çeşit var tabii. Evinde konuk olduğum arkadaşım da bunlardan "Seinfeld" adlısını hergün izliyor sektirmeden. Hani şu espri yapıldığında fonda gülme efekti olan dizilerden. Arkadaşım oldukça beğeniyor bu diziyi ve hemen hemen her efektle beraber o da gülüyor. Bense tüm dizi boyunca onun güldüğünün yarısı kadar falan gülebiliyorum. Her seferinde de soramıyorum tabi "ne dedi, ne dedi?" diye. Neyse zamanla anlayacağız herhalde. En azından onlar şimdilik beni anlıyorlar...
Barlar hariç kapalı her yerde uyarı yazmaksızın sigara yasağı var. Bazı barlarda da üst kat-alt kat şeklinde ayırmışlar. Aferin Amerikalılar'a. Bence bunu iyi düşünmüşler. İngiltere'deki kadar çok içilmiyor zaten. Eh, benim de bırakma zamanlamam harika olmuş demek ki. Buraya gelmeyi düşünürseniz siz de bırakmadan gelmeyin. Hatta gümrükte ahiret soruları soran memurlar, sigara içiyorum diyenlere günde kaç tane içtiğine kadar soruyor; belli bir miktarı aştığını belirtenlere gideceği eyaletteki hastane adres ve telefonlarını veriyorlar...
Etrafta tek bir sokak kedisi veya köpeğini görmedim geldim geleli. Bu durumda çöplerden kedi çıkması gibi bir risk de yok. Rahatca boşaltabilirsiniz evinizin çöpünü. Yalnız burada da bir park içinde dolaşırken kafanıza sincap düşme olasılığı var. Ben şimdilik sadece böyle bir olasılık olduğunu biliyorum. Ağaçlara tırmananlarını gördüm, umarım düşenlerini tecrübe etmem...
Buradan ankesörlü telefonla konuşmak da beceri işi. AT&T' nin veya herhangi başka bir firmanın 'pre-paid' kartını alıyorsunuz (bizdeki hazır kart gibi). Ancak önce bu şirketin servis numarasını çeviriyorsunuz. Sonra ulaşmak istediğiniz telefon numarasını, kartın üzerindeki şifre ve bilimum kodları... Arada yanlış bir tuşa basarsanız operatör beliriyor telefonun öbür ucunda. Gereksiz diyaloglarla işlem bayağı uzayabiliyor. E-mail yine de en iyisi.
Bu arada ben Washington'a geliyorum sanmıştım ama şu anda kaldığım bölge Virginia eyaletinin Arlington kenti. Gerçi Potomac nehrinin hemen öbür tarafı Washington DC. Beyaz Saray, meclis, anıtlar hep o tarafta...
____________.____________
Ulaşım oldukça kolay burada. Metro pratik ama kolay adaptasyon açısından Avrupa metrosu tecrübesi tercih sebebi. Washington D.C. metrosu gerçekten çok pratik olmakla beraber New York metrosu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Tüm durakları takip etmeme rağmen 15 dakika içeriden dışarıya çıkamadım. Üç kere başladığım yere geri döndüm. Meğerse turnikelerden geçmem gerekiyormuş. Bu tip dalgınlıklarım oluyor tabii. Buraya alışana kadar da olacak muhtemelen.
Ulaşımdan söz açılmışken taksilerle ilgili birkaç not ileteyim hemen. Taksi şoförlerine de mutlaka bahşiş vermelisiniz. Bahşiş oranı da öyle çok düşük değil; genel olarak kabul edilebilir oran %15 civarında. Tabii vermek zorunlu değil ama adamlar taksi şoförünün koltuk arkasına da yazmışlar; 'İyi servisi bahşişle ödüllendirmek iyi birşeydir' gibilerinden bir cümle. Gece gündüz tarifesi ayrımı yok ama binen kişi sayısına göre veya katedeceğiniz mesafeye göre ücret değişiyor. Bir diğer farklılık da, taksi şoförü taksinin içinde müşterisi varken kendi insiyatifiyle ikinci bir müşteri alabiliyor. İçerideki müşterinin burada hiç söz hakkı olmamakla beraber ilk önce tabii ki ilk binen müşteri gideceği yere götürülüyor. İyi ki benim bindiğim taksiye ikinci bir müşteri alınma tecrübesi yaşamadım, kesin papaz olurdum şoförle. Ama benim ikinci olarak alındığım taksideki bayanlar taksiciyle papaz oldular ve tabii taksici de onları indirdikten sonra arkalarından sağlam şekilde kalayladı. Burada taksiciler genelde Asya ülkelerinden. Benim rastladıklarım sorarsa Türk olduğumu söylüyorum ve hoşlarına gidiyor. Yine de bence Türkiye'yi fazla sevdikleri söylenemez. Avrupa Topluluğuna girme çabalarımızı hoş karşılamıyorlar. Bizi kendilerinden görüyorlar.
Diğer bölgelerde de geçerli mi bilmiyorum ama Virginia ve Washington'da sokakta gözgöze gelirseniz hafif bir kafa selamı veriyor insanlar birbirine. Bunu buradaki bir arkadaşımdan öğrenene kadar selam aldığımda "bu adam / kadın beni nereden tanıyor" paranoyasına girmiştim. Meğerse adettenmiş. Ayrıca tanımadığınız birisi de olsa bir diyaloğa başlamadan önce mutlaka hatır soruluyor; "hello, how are you" gibi.
Bence bu medeniyeti sağlayan da biraz kurallar. Bizde hiç rastlamayacağımız türden uyarı levhaları var. Örnek mi: "Çeşmenin içinden geçmek yasaktır" (demek sıcak havalarda Amerikalılar da çimiyorlar sulu yerlerde). "Yayalar 34. caddeden yürürse daha iyi olur" vb.
Restoran veya 'fast food'larda kürdan pek ortalarda bulunmuyor, ancak sorarsanız veriyorlar. Barların çoğunda canlı müzik var ve girişte sembolik bir para alıyorlar ($3-5). Aldıkları paraya göre müzik gerçekten çok kaliteli (blues, jazz, rock). İçeride ise bira en çok tercih edilen içki. Bize kıyasla fiyatlar daha pahalı. En ucuz bira yine $3-4 civarında. Yerine ve gününe göre $7'a kadar çıktığı oluyor.
Buranın KDV'si çoğunlukla %4.5 civarında ve fiyatlara dahil değil. Markete, restorana, veya herhangi bir yere gittiğinizde liste fiyatı kesinlikle vergisiz fiyat. Buna alışmak biraz güç oluyor ama alıştım sanırım.
Akşam saat 10:30 sıralarında Türk gazeteleri internette yeni tarihe geçmiş oluyor. Yani Türkiye'dekiler sabahın 5:30'unda uyurken, buradan ertesi günün gazetesine bakmış ve daha önce haberdar olmuş oluyoruz. Bu işin avantaj kısmı. Bir de Türkiye'den geride kalmışlık hissiyatı da doğmuyor değil. Sabah kalktığımızda Türkiye'dekiler işten çıkmak üzere oluyor. Biz akşam yemeği yerken Türkiye'dekiler çoktan uyumuş olabiliyor. Buna da alışılıyor zamanla.
Burada mekanların kapıları hep içeriden dışarıya doğru açılıyor. Zamanında bir yangında kapının dışarıya değil de içeriye açılmasından dolayı birçok insan hayatını kaybetmiş diye duydum. O günden beri kanunen tüm Amerika'da mekan kapılarının içeriden dışarıya açılması gerekiyormuş. Yani dışardan kapıyı iterek boş yere zorlamayın.
Burada hiç 'değnekçi' yok. Arabalar park etmek için makinelere para atıyorlar. Süresi geçenlerin veya hiç para atmayanların cezaları ise bir hayli yüksek. Yine de park sorunu burada da had safhada. Dikkat çekmek istediğim konu buraya da 'değnekçilik' sektörünün getirilme imkanlarının olması. Bununla ilgili bir ön çalışma yaptım bile, birkaç 'değnekçi' repliği düşündüm: "come come come come (gel gel gel), do right do right (sağ yap), sum sum sum sum (topla topla), stay like that elder sister (oyle kal abla), leave the keys on (anahtar üstünde kalsın)." Yurt dışında çalışabileceğine inandığınız, analitik düşünebilen, ekip çalışmasına yatkın, insiyatif sahibi, orta derecede İngilizce bilen, sizlerin referans olabileceği 'değnekçiler' varsa lütfen bana resumelerini göndersinler ))
İzlenimlerime son vermeden önce yaşadığım birkaç ilginç olayı da aktarmak isterim:
Evden metroya doğru yürürken yanından geçtiğim ankesörlü telefonun çaldığını duydum. Meraklı adamım ya, baktım tabii. Karşıdaki ses: "Sezar?" Ben:"Hello?" Ses:"Who are you?"(kimsiniz) Ben: "Whom did you call?" (Kimi aradınız) Ses: "Never mind"(boşver) dedi ve kapadı. O günden beri oradan geçerken o telefonda birini görürsem Sezar bu mu diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Belki de farkına varmadan mafyaya bulaştım, sezar bir parolaydı belki de...
Sokakta adres sorduğum bir adam paltomu cok beğendigini ifade etmek için "nice coat man, completely wool"(guzel palto, tamamen yün) dedi. Yine bir akşam bir barda üç kişilik bir grubun içinden bir adam ceketime iltifat etti "hey flying jacket, nice jacket guy"(hey uçan ceket, guzel ceket bilader) dedi. Tabii Türk tekstilinin dikkat çekmesi beni de gizliden onurlandırdı.
Sokakta yürürken bozuk para isteyen yoksullara ve evsizlere rastlamak çok olası. Ama otobüs terminalinde bir adamın hem de elinde 2 dolu paket alışveriş yaptığı halde benden $10 istemesi şaşırtıcıydı. Burada herkes bir kere şansını deniyor herhalde; ne de olsa demokratik memleket. Boyle durumlarda en iyisi yabancı olduğunuzu belli etmek. Dillerinden anlamadığınızı düşünerek uzaklaşıyorlar.
New York'a gittiğim gün anormal bir soğuk vardı. Yanımda götürdüğüm yün Fenerbahçe şapkamı takarak dolaştım New York sokaklarında. Sarı lacivert eldivenler de cabası. Bu şapkayı buradan daha rahat nerede takabilirim artık diye düşünüyordum ki karnımı doyurmak için girdiğim yerin personeli Türk çıktı!!! Ben daha içeri girerken "Seni taa yolun karşısında şapkandan teşhis ettik" dediler. Sahibi Galatasaraylı, çalışan çocuklardan biri de Malatyalı. O da eldivenleri görünce şaşırdı "abi sen tam fanatikmişsin" dedi. "yok" dedim, "soğuktan takıyorum"… Yalnız dönerleri gerçekten güzeldi. Bu arada sakın yanlış anlamayın, ben Fener'in durumundan buralara kaçmadım. Klübe finansal kaynak bulmaya geldim .
Birgün yine otobüs terminalinde önce yaşlı bir adam, sonra da iki genç delikanlı bilet satış yeri sordular bana. Maalesef ve tabii ki art niyetsiz olarak her ikisini de yanlış yönlere gönderdim. Tabii iş işten geçtikten sonra farkettim ama onlar da elinde turist rehberiyle yön bulmaya çalışan bir adama adres sorarak şanslarını zorlamışlardı zaten..
Please Log in or Create an account to join the conversation.